PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Castlevania: Curse of Darkness


Bekq
30-11-2009, 20:06
Bundan yıllar önce ilk Castlevania çıktığında nasıl bir şeyle karşılaşacağımdan habersizdim.Karşısına bir geçtim, bir daha kalkamadım.O kadar enfes bir atmosferi vardı ki.Dev meşaleler arasında korkunç yarasaları eşi bulunmaz kamçımızla parçalara ayırırdık.Çeşitli platformlara ulaşmaya çalışır; ekranın tozunu attırırdık.Tam o günler geride kaldı, bir daha gelmez derken;karşıma Lament of Innocence çıktı.Başlarda biraz yadırgadım ama ilerledikçe oynadığım en iyi oyunlardan biri olduğuna karar verdim.Gerçekten eski oyun olabileceği en iyi şekilde yeni nesle aktarılmıştı.Oynanış olarak Devil May Cry’a benzeyen oyun beni yine atmosferiyle vurmuştu.Eskiyi anımsatan enfes müzikler, harika hikaye kurgusu ve fena sayılamayacak savaş sistemiyle tam bir klasikti.Öyle ki Devil May Cry’a alternatif olabilecek tek oyundu bence(DMC 2 ve 3 dahil).Hatırlıyorum da o zaman bir ranzamız vardı ve LOI oynarken ranzanın altında yaşadıklarımı unutamam;cidden çok etkilemişti beni.

İlk oyun Leon Belmont’un hikayesini anlatıyordu.Çok sevdiği karısını kötü güçlere sahip bir vampirin elinden kurtarmak için yola koyulmuştu Leon.Görkemli bir şatoda onca kapıya girip çıkıyor, dostu Rinaldo’nun kulübesine uğrayıp gerekli malzemeleri ediniyordu.Yadigar kamçımız yine en büyük silahımızdı ve son vampirle karşılaşana kadar azami güce kavuşması gerekiyordu.İkinci oyun ise Hector’un ilk oyuna nazaran daha karmaşık hikayesini konu ediniyor.Bu sefer ölen sevgilisinin intikamını almak üzere yola koyulan yalnız adamız(o kadar da yalnız değiliz).Karşımızda güçlü Isaac var ve onunla karşılaşabilmek için gücümüzü haddimizi aşacak seviyeye getirmemiz gerekli.Bunun içinse yüzlerce iskelet parçalamalı, fedailerimizi toplamalı ve bir sürü silah imal etmeliyiz.

Başta şunu belirteyim.Sakın Curse of the Darkness’ın LOI kalitesinde olduğu düşüncesine kapılmayın.Daha doğrusu bu düşünce doğrultusunda oyunu almayın.Çünkü gerek hikaye kurgusu açısından gerekse de teknik açıdan yanına yaklaşamıyor, daha doğrusu onun kadar başarılı olamıyor.Buna karşın Devil May Cry 2 gibi oynanışın üzerine gidip hikaye kurgusunu ve atmosferi mahveden bir yol tutturmuyor COD(hoş DMC 2’nun oynanışı da berbattı ya).Aksine fena sayılmayacak bir atmosfere ve eskisinden daha derin bir oynanışa sahip.

Evvela Final Fantasy misali fedailerimizin olduğunu söylemeliyim.Bu fedailer(summoner diyesim geliyo) oyun boyunca peşimizi bırakmıyor ve sağlık, büyü, kılıç kalkan takviyeleri yapmalarının yanı sıra kapıları açmamızda, sandıkların arkasındakilere sahip olmamızda ya da ulaşamadığımız yerlere ulaşmamızda yardımcı oluyorlar.Ayrıca artık kamçımızın olmadığını üzülerek belirteyim(aaaaa).Genellikle düşmanların üzerinden çıkan malzemelerle silah imalatı işine giriyoruz.Kılıç, balta, uzun mesafeli silahlar ya da özel silahlar(beysbol sopası) gibi seçim olanaklarımız var.Edindiğimiz edevatlarla ilk önce küçük kılıçlar ya da küçük baltalar yapıyoruz.Sonra ilerleyen bölümlerde beliren farklı düşman gruplarından düşen farklı malzemeleri kombine ederek geldiğimiz bölümle doğru orantılı olarak daha güçlü silahlara kavuşuyoruz.İşin ilginç yanı hangi silahı daha çok kullanırsak fedailerimiz ona göre gelişiyor.Yani kırmızı renkle sembolize edilmiş kılıcı çok kullanırsanız savaşçı summoner kırmızı yönde gelişiyor ve çehresi de buna göre değişiyor(örneğin ninjayken samuray oluyoruz).Bu arada hangi renkte silahı kullanırsanız düşmanlarız da öldüklerinde o renge ait kristaller bırakıyor.Böylece gelişim süreci topladığınız miktar kadar ilerleme kaydediyor. Biraz garip olsa da böyle bir sistemin varlığı hem daha kolay hem de eğlenceli oluyor.

http://www.xoyun.com/oyunresimler/393/goruntuler/3618.jpg

Yine Diablo’daki gibi(ya da LOI’daki gibi) ilerledikçe açılan haritalara sahibiz.Oyun cidden ilk oyuna oranla bayağı uzun ve bir sürü bölüm söz konusu.Her bölüm sonunda hikayeyle çoğu zaman alakasız(DMC 2’daki gibi) bosslarla karşılaşıyoruz.Zorluk seviyesi yükseldikçe güçlenen bu bosslar özellikle büyücü ve savaşçı summonerların yardımlarıyla bebek işi olabiliyor.Galibiyetin akabinde her bölüm sonunda farklı bir summonera kavuşuyorsunuz.Oyunun envanter ekranı da oldukça sade, son derece rahat yönlendiriyorsunuz her şeyi.Arabirimde de oldukça rahat bir konsept yakalanmış.Sol alt tarafta L şekilli bir menü var ve buradan seçili olan summonerınızın durumunu belirliyorsunuz.İsterseniz otomatiğe alırsınız(ki bence öyle yapmalısınız) isterseniz savaşın ısısına göre kendiniz komut verirsiniz.Summonerlarınızın güçleri oturdukları yerde ifşa olmuyor maalesef.En çok hangilerini kullanırsanız onların özel güçleri aktif hale geliyor ve sol alt tarafta birikiyor.

Eğer haritada her yeri gezdim gördüm gebertmediğim düşman kalmadı ama hala %100 tamamlanma oranına kavuşamadım diyorsanız, ayak basmanızı bekleyen yerler var demektir.Bu yerlere yine summonerlarınızın yardımıyla giriyorsunuz.Örneğin büyücü(ben ismini Şaban koydum) demir parmaklıklar arkasındaki bir odaya girmesi için Hector’u yerin dibine sokuyor; sonra siz beliren yuvarlağı parmaklıkların arkasına sürüklüyorsunuz ve yakışıklı Hector’umuz tekrar beliriyor.Ya da karşıda zıplayarak ulaşamayacağınız bir yer görüyorsunuz ve içiniz burkuluyor.O zaman da karganızı kullanıp sizi tutmasını ve karşıya kadar eşlik etmesini sağlamalısınız.Bir de açılmayan kapılar ve sadece melek gibilerin açabileceği sandıklar var.Kapıları bence oyunda en çok kullanacağınız summoner olan savaşçılar kuvvetli elleriyle kaldırıyor; sandıkları ise iyi mi iyi sağlık meleklerimiz açıyor.Bize de bunların meyvelerini yemek kalıyor.

http://www.xoyun.com/oyunresimler/393/goruntuler/3608.jpg

Hector’un gücü sadece fedaileriyle sınırlı değil tabi ki.İlerledikçe birçok özelliğe kavuşuyor.Önceleri ancak bir kalas kadar akrobasi yapabiliyorken; bir anda, sağa sola parendeler atan, çeşitli şaşırtma hareketleri yapan bir şovmene dönüşüyor.İmalatının kendisine ait olduğu silahlarını ise fena sayılmayacak kombolar eşliğinde kullanıyor.X ve O tuşlarına çeşitli kombinasyonlarla basarsanız cidden artistik ölümlere kavuşturabilirsiniz düşmanlarınızı.Bu kombolar silahlara göre farklı animasyonlarla anlam kazanıyor.Tabi bir de her şeyimiz olan düşmanlar var.Neden düşmanlar her şeyimiz oluyor;çünkü onlar olmasa kendimizi geliştireceğimiz antrenman alanı bulamamız zor.Her şey o son kapışma için vuku buluyor.Fazla uzatmadan başta iskeletler olmak üzere, dev yaratıklara, uçan haşerelere, hırsız cücelere, mutasyona uğramış timsahlara, göbekli okçulara, duvarlara monte edilmiş kuru kafalara, salt kuru kafalara vb. düşman gruplarına göz kırpmanız gerektiğini belirteyim.Bir de bir haritadan diğerine gitme eziyeti var tabi.Bu seyahatin gerçekten bir işkenceye dönmesini ise her haritada birer adet bulunan ışınlanma merkezleri engelliyor.Save sistemi de önceki oyunla aynı.Save odasına girdiğinizde Hector, imparator misali tahtına kuruluyor ve oyun save oluyor.Her haritada birer, olmadı ikişer save merkezi var.Bu arada önceki oyunda Rinaldo’nun hizmeti olan alet edevat alma-satma işlemini bu sefer güzel mi güzel bir hatun yapıyor, ilginize.

Oyunun önceki oyundan diğer farkı ise genellikle dışarıda geçmesi.Hatırlayacağınız üzere LOI tamamen şatoda, kapalı mekan korkusu eşliğinde geçiyordu.Yeni oyunsa şatodan ziyade yeşilli meşilli ormanlardan şehir merkezlerine kadar farklı açık mekanlarda ilerliyor.Grafiklere “oynanışa önem vermişler, haliyle grafikler de kötü olmuş” bahanesiyle yaklaşacağım.Fakat bu bahane kabul edilebilir gibi gözükse de COD’ın karizmasını zedeleyen en önemli faktör.Bunu belirttikten sonra yeni savaş sisteminin akıcı bir şekilde yürümesi için kısılan grafiklere fazla kafayı takmamanızı rica ediyorum(arkadaşlar mazur görün).LOI’in grafikleri daha bi canlıydı, daha atmosferikti, daha cazibeliydi doğruya doğru;ancak Belmont’un yanında da koca koca summonerlar yoktu.Hikaye kurgusuna takmışken COD en çok bu yönde LOI’i aratıyor.LOI’ın neredeyse ağlamaklı olduğunuz videoları yerini duygusuz, kopuk, farklı bir hikaye örgüsüne bırakmış(aynen DMC 2’daki gibi).Müzikler ise neresinden bakarsanız bakın nostalji kokuyor.Zaten oyunun eskiyi en çok anımsatan yönü müzikleri(bir de meşaleler var tabi).

Yazıda parantez içlerinde “DMC 2’daki gibi” deyip durdum.Fakat COD kesinlikle DMC 2’dan daha iyi bir oyun.Bunu hem fena sayılmayacak atmosferi hem sade ve eğlenceli savaş sistemi hem de aldığınız nostalji kokusu sağlıyor.Grafiklerin göz kamaştırmaması, bazen onca yaratığı sondaki büyük kapışma için öldürmenin anlamsız gelmesi ya da ilerledikçe oynanışın tek düzelik tadı vermesi oyunu alçaltacak kadar rahatsız edici seviyede değil.Onun için aksiyon-RPG türü oyunları sevenler inceden nağmelerle süzülen antik mekanlarda nostaljinin keyfini çıkartsınlar.Herkese iyi oyunlar,sevgiler,saygılar...