Mehmet Akif Alakurt hakkında ne merak ediyorsunuz? Hayalindeki maskeli balo kıyafetini mi, en sık kullandığı kelimeyi ya da nefret ettiklerini mi? Bugünlerde en zor bulduğu şeyin sadakat olduğunu söyleyen Alakurt’la bilinmeyenlerini konuştuk bakın neler söyledi bizlere

Sıla’ dizisinin Boran Ağası, ‘Adanalı’nın Maraz Ali’si, Mehmet Akif Alakurt’u hep eli silah tutan, ağır ağabey rollerinde gördük. 1.90 boyu 95 kilosuyla güldüremeyeceğini düşünüyor. Oysa verdiği cevaplarla bunu aksini kanıtlıyor. Üsküdar’da bir çay bahçesinde buluştuk. Türk kahvesi içerken faldan konuştuk. Falla açılan muhabbetimiz alışılmışın dışındaki sorularla devam ederken Alakurt’un hakkında bilinmeyenleri öğrendik.
Çocukluğunuza dair hatırladığınız ilk anınız.
Küçükken bisikletle Kumkapı’da denize düşmüştüm. Yaramaz bir çocuktum. Her tarafım yara bere doludur. Bisikletle hızlı gidip üstünden iniyordum. Hemen sonra tekrar üstüne atlıyordum. Yine öyle bir hareket yaptığımda denize düştüm. Allahtan deniz sığdı. Bisikletim paslandı tabii. Yağladık, tuzladık ama bir işe yaramadı.

Kendinizde değiştirmek istediğiniz şey?
Biraz daha meraklı olmak isterdim.

Nesli tükenmiş, yok olmuş bir şeyi geri getirecek olsanız bu ne olurdu?
Sadakat. Artık sadık insan bulmak çok güç. Bir şekilde herkes kendi şahsi çıkarları doğrultusunda davranıyor. Herkesin kendini düşündüğüne dair bir örneğim var. Çok kalabalık bir fotoğraf çektirdin. Yanında ailen, sevgilin, arkadaşların ya da çocukluk arkadaşın var. O fotoğrafa baktığında gözün ilk kimi arar? Kendini arar. Bu insanın ne kadar ben merkezci yaşadığının çok küçük bir bilinçaltı göstergesi. Sen iyi çıktıysan o fotoğraf senin için anlamlıdır.

Siz bir fotoğrafta ilk kime bakarsınız?
Artık o fotoğrafın anlamı benim iyi çıkıp çıkmamam değil. Baktığım kişi Selin olur.

Hayalinizdeki maskeli balo kostümü...
Zoro. Kendime onu yakıştırıyorum. Onun atı hoşuma gidiyor. Atları zaten çok severim. Ben bildiğin klasik erkek çocuğuyum. Zoro olmasaydı Örümcek Adam kostümü olabilirdi.

Hayalinizdeki akşam yemeği davetine kimi çağırırdınız?
Sevgilimi tabii ki.

Kadınlarda fiziksel olarak dikkat ettiğiniz beş şey?
Birincisi el, benim için çok önemli. Ellerin güzel ve temiz olması gerekli. İkincisi göz. Üçüncüsü saç. Saçlar güzel kokmalı. Dört yok. Gerisi gizli.

En sık kullandığınız kelime?
Çakal. Her anlamda bu kelimeyi çok kullanırım. Sempatik ve sevimli olana, kurnazlık yapana...

Bugüne kadar yaptığınız en kötü iş?
Şimdilik yok.

Cenazenizde bir şarkı çalacak olsa bu ne olurdu?
‘Rodrigo’nun gitar konçertosu’, insana güzel şeyler hissettiriyor. Enstrümanla çalınan bir şeyler olmasını isterdim. Canlı orkestra olsun.

İki isimli olmak bir avantaj mı?
Bence çift isimli insanlar hayata şanslı başlıyor. Çocuğuna çift isim vererek ona ilk seçme şansını tanıyorsun. Diktatörce davranmıyorsun. Diyorsun ki sana iki isim veriyorum, birisini seç. Ben de çocuğuma iki isim koyacağım. Ama isimler gizli kalsın.

Düğününüzde giriş şarkınızın ne olmasını istiyorsunuz?
Hiç düşünmedim. Onu kadınlar düşünsün bence. İpleri gerektiği kadar sevgilimin eline veririm.

En son ne zaman ağladınız?
Dayıma ağladım en son. Vefatına.
Kısa kısa...
* ”Burçlar insanı sınıflandırmak için çıkartılmış. Kişiliğini bulmakta zorlanan insanların kendini tanıması için yapılmış. Ama bazen burçlar da etkili oluyor. Ben Aslan burcuyum. Bana en yakın Koç burcu. Gördüğüm zaman Koç burcunu hemen hissederim. Onun enerjisiyle benim enerjimin uyumu yüzünden olabilir.”
* ”Evren enerjisine inanırım. Evren, uzay, yıldızlar, güneş bizi etkiliyor. Hayatın ve dünyanın enerji üstüne kurulu olduğunu ve onun bir mekanizma olduğuna inanıyorum.”
* ”Sıkıntı ve sorunların hayatta çok anlamsız olduğunu düşünüyorum. Aslında her şey çözülebilir.”
* ”Güldürmek çok zor. Biraz üstünde düşünüp girmem gereken bir iş olur. Drama ve aksiyon anatomime yakışıyor. Boyum 1.90, 95 kiloyum, güldüremeyebilirim. Ama Jim Carrey’nin oynadığı ‘Salak ve Avanak’ filminde salağı oynayabilirdim. Oradaki komedi benim hoşuma gidiyor. Küfüre gülen insana şaşırıyorum ve anlamsız buluyorum.”
Mehmet Akif Alakurt’un ‘en’leri
En sevdiğiniz şarap..
İtalyan Toskana üzümünden yapılmış şarapların hepsini çok seviyorum. Alkol alışkanlığım yok ama keyif için içiyorum. Rakı yerine şarabı tercih ederim. Türk toplumu rakıcı ama ben kendimi İtalyan erkeğine daha yakın hissediyorum.
En sevdiğiniz yemeğin o zaman makarna olması gerekiyor..
Etli türlü ve makarna. Zaten et olmadan doyamıyorum. Eskiden çok sık ekmek yerdim. Ama şimdi ‘daha az ekmek daha çok yemek’, yeni sloganım bu. Ekmek yemememin nedeni rejim değil, tamamen iç güdüsel. Bedenimi, karnımı dinliyorum. Ne istiyorsa onu veriyorum.
Seyahat tercihinizde İtalya mı var?
Şimdiye kadar en sevdiğim yer Barselona oldu. Bir yere gitmeden önce ilk işim iyi bir araştırma yapmak. Görülmesi gereken ne varsa ona göre program yapıyorum. Yurtdışına turla gitmektense bireysel olarak gitmeyi tercih ediyorum. Bence gidip araba kullanmıyorsan o yerin tadını çıkartamazsın.
En sevdiğiniz mekan?
Devamlı gittiğim restoranlar var ama duygusal bağ kurduğum bir yer yok. Ama yer olarak Sultanahmet ’i, yaşattığı enerji itibariyla seviyorum. Çocukluğum zaten orada geçti. Dolmabahçe de benim için önemlidir, bana hâlâ yaşıyor hissi veriyor. Atatürk hayatımda babamın yerine koyabileceğim tek insan. Kesinlikle idolüm.
Gardırobunuzda en çok bulunan eşya?
Saat takıntım var. Çok alışveriş yapan bir insan değilim. Bir mağazanın önünden geçerken güzelmiş bunu alayım diyorum ya da bir arkadaşımın üstünde bir şey gördüğümde nereden aldığını soruyorum ve ona göre alışveriş yapıyorum.
Hakkında bilmediklerimiz
* “Mücadeleciyim. İsteklerimi gerçekleştirmek için mücadeleyi hiçbir zaman bırakmam. Kendimi zorlukların içine sokarım.”
* “Çizgi film seyrederim. Ret Kit’i çok severdim. Sünger Bob’un o şapşallığı hoşuma gidiyor.”
* “Comedimax’da ‘Raymond’ izlediğim ve takip ettiğim tek dizi. Aile ve insan ilişkileri üstüne kurulu, herkese öneriyorum. Mesela bir ilişkin var sorun yaşıyorsun, izle bu diziyi garanti veriyorum sekizinci bölümden sonra toparlayacaksın. Bugün seyrettim geldim mesela.”
* “Jöle kullanmaktan nefret ederim. Saçlarımın kısa olmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi de jöle kullanmamak adınadır.”


Röportaj: Sejda Olcaş
Fotoğraflar: Hüseyin Özdemir